13 Nisan 2016 Çarşamba

Kobe Bryant'la tanışmak...





İşte bu harika. Tarifsiz bir his bu.


NBA'in büyülü bir dünyası, çok sayıda kahramanı ve destansı öyküsü var. O koridorlara, o soyunma odasına girdiğinizde, 5 duyunuzun tamamını saran bir şeyin ötesinde, 6. hissinize hitap eden, rüya hissi veren bir şey bu.

Miami'de soyunma odasının kapıları açıldığında yaşamıştım bunu. Hayatımız boyunca şaşkınlıkla izlediğimiz, Marvel'den fırlama bir kahraman hissi veren Chris Andersen çorabını giyerken ona bakakalmış, o bön bakışlarım da Andersen'in ''Hayırdır koçum'' der gibi gözlerini gözlerime dikmesiyle son bulmuştu. Yanımdan koşarak Udonis Haslem geçti, az ötede Ray Allen bir gazetecinin ''Yahu hiç mi 'bir bira da ben söyleyeyim' dediğin olmuyor'' sorusunu yanıtlayıp nasıl bu kadar sağlıklı kalabildiğini anlatıyordu. Ben 'LeBron nerede yahu' diye hayıflanırken yanımdan geçti adam, ve benim başımı çevirip onu görmeden önce söylediğim son söz ''Bu gümbürtü ne ya'' minvalinde bir şeydi.

Bu muhteşem hissi yaşamak, sevgili Barbaros Tapan'ın gayretleriyle Ankaralı bir Lakers taraftarı olan Dinçer Can'a nasip oldu. Bir Lakers taraftarının Ankara'dan tutup ABD'ye getirmek şöyle dursun, NBA'in duvarlarını aşıp bu taraftarı Jeanie Buss'la buluşturmak, saha içine giriş vizesi almak ve Kobe Bryant'ın yürüyeceği güvenlikli koridora sokup Bryant'la hoş beş ettirmek her babayiğidin harcı değil.

Barbaros ağabeye de, Dinçer'e de tebrikler. NBA'i seviyoruz.

Hiç yorum yok: