15 Mayıs 2015 Cuma

LeBron James hakkında daha önce duymadığınız 5 gerçek



''Eeeh, çok klasik oldu bu artık ama'' demeye ramak kala, tek bir yazıyla da olsa dönemin modasına uyalım.. Bu kadar popüler olmasının bir anlamı olmalı değil mi?

Buyrun; LeBron James hakkında daha önce duymadığınız 5 gerçek:


1) 10 yaşından lise yıllarına dek yalnızca bir idmanı kaçırmıştır.
LeBron James'in lisedeki antrenörü Dru Joyce, o dönemde tüm takım arkadaşlarıyla birlikte zaman zaman kendi evinde kalan ve eşinin yemeklerine bayıldığını ifade ettiği LeBron James'in çalışkanlığına vurgu yapıyor: ''LeBron'un hiçbir zaman kendisini kutsayan temel yeteneklerini doğuştan kabul edişine (*1) şahit olmadım.'' Joyce, Bron'un 10 yaşından lise mezuniyetine kadar yalnızca bir idman kaçırdığını sözlerine ekliyor. Hatta LeBron'un herkesten daha fazla idman yaptığına bile değiniyor. Coach Joyce, ''Bir haftaya daha fazla idman sığdırma şansı bulduğumuz her an idman yapıyorduk, zira çocuklar birlikte oynayıp bir arada yetişmeyi her şeyin önünde tutuyorlardı'' diyor. Kaçan tek idmanı merak ettiğinizi biliyorum. LeBron, bu fedakarlığı elzem bir zamanda üvey babası Eddie Jackson'ı ziyaret etmek için yapmış.


2) Üniversiteye gitmeyip doğrudan NBA olmaya karar verdiği an...
LeBron James, adını 2003 NBA Draftı'na yazdırma kararı aldığında herkes bu kararın pozitif yönüyle ilgilendi; gazeteler çarşaf çarşaf analizlerle yeni bir yıldızın doğuşundan söz ediyordu. Ancak NBA'e gitmek demek, aynı zamanda koleje gitmemek anlamına da geliyordu ve basketbolun teknik parametreleriyle düşünülüğünde bu bir yerde risk sayılabilirdi. Ancak LeBron, bir gün bunun bir risk olduğu düşüncesini kafasından tamamen sildi. Coach Joyce, o günlerden şöyle bahsediyor: ''Ben başından beri onun lisedeki ilk yılında ve ikinci yılında kolej seviyesinde olduğunu düşünüyordum. NBA'e gitme kararını almadan önce ülkenin bir numaralı oyuncusu olarak gösterilen Lenny Cooke'un (LeBron'dan 3 yaş büyüktü ve Adidas ABCD Kampı'nın MVP'si seçilmişti) karşısına çıktı. LeBron, Cooke'u bildiğin dağıttı. O andan sonra hepimiz onun doğrudan NBA'e gidebileceğine kanaat getirdik. Doğrudan NBA'e gidecek ve asla kolej basketbolu oynamayacaktı.''


3) Forma numarası olarak 23'ü seçtiğinde henüz 11 yaşındaydı.
11 yaşındaki LeBron, deplasmanlı basketboldaki ilk yılında kendisine kaç numaralı formayı giymek istediği sorulduğunda tek bir an bile tereddüt etmedi: ''23'ü istiyorum.'' Elbette bu efsane yıldız Michael Jordan'dan ileri gelen bir istekti. Joyce, bu konuyla ilgili şöyle diyor: ''James'in odasındaki duvar, Sports Illustrated, ESPN gibi dergilerden kesilmiş bir yığın Michael Jordan posteriyle kaplıydı. Bu, LeBron'un en büyük olma yolunda her gün kendine sunduğu, hatırlatma niteliğinde bir seçimdi. Elbette o dönemde ilham kaynağı ve favori oyuncusu Jordan olmayan bir çocuk yoktu; James de tıpkı diğerleri gibi en iyi olma yolunda Michael Jordan'dan ilham alıyor, ona benzemeye çalışıyor ve zirveye giden yolda Jordan'ın çalışma etiğini örnek alıyordu.''


 4) Bunun dile getirilmesini pek de sevmiyor ama söylemeden de olmaz: LeBron James, yanında annesi olmadan ilk kez uçağa bindiğinde ağlamıştı.
Coach Joyce bu anı hatırlayınca gülse de içten içe James'in o halini hatırlayıp buruluyor: ''LeBron, bu andan bahsedildiğinde hiçbir şeyden utanmadığı kadar utanıyor.''

''İlk kez uçağa bindiğinde ağlamıştı. Annesi yanında olsun istiyordu. Elbette bir çocuk için yanında ona gözü gibi bakan tek kişi yokken ilk kez tek başına uçağa binmek bunaltıcı bir şeydi.'' diye devam ediyor Joyce, ve bir espriyle noktalıyor: ''Ancak artık o, hepimizden çok daha tecrübeli bir uçucu.''



5) Basketbol kariyeri öncesinde Ohio Eyaleti'nin Akron kenti dışına çıkması dahi mümkün olmamıştı.
Haritadan ABD'ye bakın; evet, bu yazıyı okuyorsanız hepinizde az çok aşinalık vardır, o yüzden pek de büyük gibi görünmüyor olabilir. Yine de ben bir hatırlatma yapayım; İstanbul-Londra arası 3.5 saat civarı sürüyor. Los Angeles New York arası ise 6 saat...

Bu açıdan bakıldığında yokluk içinde büyüyen bir ABD'liden tüm Birleşik Devletler'i gezmesini bekleyemeyiz. Yine de komşu şehre de olsa gider insan, değil mi? Gitmemiş. LeBron James'in antrenörü Joyce, bu durumu şöyle anlatıyor: ''Elbette, Memphis'in dışındaki bir otelde kalmak 1960'lardaki St. Albans'ı ziyaret etmekle aynı şey olmayabilir, ancak bu çocuklar için bu devasa bir şeydi. LeBron, Akron'un dışına çıkmamıştı ve bu kentin dışında, onun rekabet edip bir şeyler kazanabileceği koskoca bir dünyanın var olduğunu ona anlatmak, LeBron'u ve diğer çocukları motive etmek için harika bir yoldu.''

 Oğlu ve diğer takım oyuncuları ile birlikte 18 saate varan karayolu seyahatleri yapıp birçok maça çıktıklarını ifade eden Dru Joyce,Florida'daki Cocoa Plajı'na yaptıkları bir seyahatte LeBron James ve arkadaşlarının okyanusu ilk kez gördüklerini anlatıyor. Bu yolculukların nasıl geçtiği sorusuna ise bi tebessümle cevap veriyor: ''Sporu seviyorlardı. Sürekli spordan konuşup, sporla yatıp kalkıyorlardı.''

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

*1: 'Bu da ne demek oluyor ki?' diye soranlar için hemen açıklayayım:  Amerikalıların 'take for granted' diye bir deyimi var. Sözlük anlamı olarak 'Bir şeyi doğal karşılamak' manasına gelen bu deyim, özellikle sportif jargonda ''Avantaj gibi görünen bazı şeylerin üzerine yatmayıp onları yok sayarak çok çalışma'' anlamında kullanılıyor. LeBron'la ilgili vurgulanmak istenen şey de ''Olağanüstü doğal yeteneklere sahip olmasına rağmen hiçbir zaman bunlara güvenmeyip çok çalışma'dan başka bir şey değil.

Hiç yorum yok: