28 Kasım 2017 Salı

NBA'de sadakat var mı? Kevin Durant, çarpıcı röportajla yanıtlıyor: Yok!



Kevin Durant, geçen yıl Golden State Warriors'a katılarak kariyer künyesine bir şampiyonluk çentiği attı. 
Kimine göre sinsi bir yılandı. 
Omurgasız dediler.
Korkağın, ödleğin teki...
Süt çocuğu.

Bunlar sosyal medyayı ve televizyonları süsleyen tartışmalarda dönüp duran sözlerdi. Ve tabi devamında buna bir iki şey daha eklendi: NBA şampiyonu, Finaller MVP'si...

Bunların her birini sindirmek Durant'in bu şampiyonlukları (evet, hepsini) kazanmak için yaptığı tercihe giden yolun, şampiyonluklardan daha değerli olduğunu keşfetmesini sağladı.
''Kazandığımızda içimde bugüne dek boşluk olduğunu zannettiğim bir şeyin dolacağını düşünmüştüm'' diyor Durant, Bleacher Report'a verdiği röportajda. ''Ve artık anlıyorum, evet bunu başarmak harika ama ancak yolculuk, varılan istikametten daha iyiymiş. *(1) Bu noktaya gelene dek çokça şey yaşadım ve tüm bunlar bana bir şampiyonluktan daha fazlasını ifade ediyor. Kazandığımız an, benim bu birikimi açığa vurduğum andı. Böyle hissetmenin ne kadar harika olduğunu kendime itiraf etmek istemiştim. Beni bu noktaya, bugüne dek yaptığım her şey getirdi.''

Durant'in bu sözleri oldukça barışçıl. Yaz boyunca kendisine musallat olan ve halen devam eden, OKC'yi neden ve nasıl terk ettiğine dair ortaya çıkmış bunca hikayeye rağmen.

KD'den ilk ses, Twitter'da oluşturduğu bir sahte hesapla kendisine yöneltilen eleştirilerden birine cevap vermek isterken yanlışlıkla gerçek hesabını kullanması ve haliyle yakalanmasıyla ortaya çıktı. Durant, kendisini eleştiren o tweet'e cevaben ''KD Thunder organizasyonunu sevmiyordu. Orada bir şampiyonluk kazanabileceğini düşünmüyordu ve Coach Billy Donovan için oynamaktan hoşlanmıyordu'' yanıtını vermişti. Olayın açığa çıkmasıyla birlikte gelen eleştirilerin hiçbirini de reddetmemiş, bu hareketini yalnızca 'çocukça' ve 'aptalca' olarak değerlendirmişti. Bir de San Francisco Magazine'de çıkan, Jon Steinberg imzalı bir çalışmada söyledikleriyle Warriors'a gelmesinin ardından ortaya çıkan nefret dolu bu söylemlerin kendisinde bu tercihini sorgulatan bir takım gelgitler yaşattığını açığa vurmuştu.

''Halen öğreniyorum. Bu işin en güzel tarafı da bu'' diyor KD, ''Tam da 'oh be, nihayet işleri yoluna koydum' dediğim noktada Twitter mevzusu çıktı. Bunun gibi eleştirilerin yüzde doksan yedisini falan pas geçiyorum. Yalnızca birine yanıt verdim ve bu da patlayıverdi. Bu yüzden de dışarıdan bunu sürekli yapıyormuşum gibi bir görüntü oluştu. Gelişme ve muhakeme göstermem gereken yerlerden biri de bu. Çünkü hayat bu tip zırvalara fazla takılmadığım zamanlarda çok daha akıcı ve güzel olabiliyor.'' diye de devam ediyor. Başını sallarken dudaklarında oluşan dikkatsiz tebessümdeki pişmanlık gözlerden kaçmıyor: ''Bu da hayatın bir parçası dostum.''

Warriors'la geçen ikinci sezonunun ilk ayını geride bıraktığı şu günlerde Durant, yaklaşımını küçük düşürücü tweet'lerden geride bıraktığı uzun yıllara doğru çevirmiş durumda. Eski takım arkadaşı Russell Westbrook'la halen barışmış değil. Ve tabi forma numarası olan 35'i hem Thunder'da, hem de kulübün G-League'deki *(2) takımı Blue'de forma giyen PJ Dozier'a veren Genel Menajer Sam Presti'yle de... Ancak yine de bunun getirdiği hislerden arınmış durumda ve OKC'nin diğer tarafındaki herkesi aynısını yapmaya ikna etmiş durumda. Eninde sonunda...


''Bu insanlar benim için bugün çok şey ifade ediyor'' diyor Durant: ''Bana ne kadar kızgın olurlarsa olsunlar, ne söylerlerse söylesinler. Sam Presti, Troy Weaver, Russell Westbrook veya Nick Collison, ya da Wilson Taylor, Clay Bennett veya ailesi... Hepsini tüm kalbimle seviyorum. Konuşmuyoruz ancak eninde sonunda konuşacağız.''

''İlk başta bu bakış açısına sahip değildim. OKC'ye ilk geri dönüşümde 'Hepsinin canı cehenneme' der gibiydim. Numaramı bir başkasını verdiklerinde böyle karşılamadım, 'Hepsine lanet olsun' dedim. Orada en iyi arkadaşım çalışıyor ve ona 'Hepinizin canı cehenneme, bu iş çok boktan' dedim 3 (*). Sonrasında bu kafadan çıkıp kendime 'O kadar da ciddiye alma, neyse nedir' dedim. Bu artık benim numaram değil ve bu saatten sonra o numarayla ne yapmak isterlerse yapabilirler. Lakin, bu numarayı her iki ligde de oynayan bir oyuncuya verecekseniz de oturup 'Yok ya, bu numarayla çok iyi anılarımız var' demeniz gerekir. Her neyse, bence o forma bir gün o salona asılmış olacak, her şey yolunda. Hoşlarına gitmeyen bir şey yaptım, onlar da benim hoşlanmayacağım bir şey yaptılar. Olur öyle aksilikler. Biliyorum ki bugün ben ölüm döşeğinde olsam Sam Presti ve Russell Westbrook gelip başımda beklerler. Ben bu işe öteki türlü bakmaktansa böyle bakmayı tercih ediyorum.''

Durant, önceki takımı ve evi hakkında derinlemesine konuşmanın kendisini daha zorda bırakabilecek durumlara gebe olduğunun farkında. Ancak Warriors'a katılma konusunda cesaretinin daha fazla kırılmasındansa bu konuda sessizliğe gömülmekten vazgeçmeyi seçiyor.

''Ben bir bireyim'' diyor Durantula: ''Benim de gerçekçi hislerim var ve bizi izleyen ya da ligi takip eden bu insanların önünde bu şekilde hedef gösterilmekten korkmuyorum. Hakkımda söylediğiniz bu şeyler çok ezikçe, çünkü daha birkaç ay öncesine kadar hepiniz için nefes almak kadar güzel bir şeydim çünkü sizin takımınız için oynuyordum. Takımınız her gün televizyondaydı, play-off'ları sonuna dek zorluyordu ve şehrinizin ne kadar güzel bir yer olduğunu tüm ülkeye anlatıp duruyordunuz. Ben sizin için bir şeyler yaparken iyiydi, sizleri temsil ederken her şey yolundaydı. Şimdi kariyerimi farklı bir yöne çekme kararı oldum ve aşağılık herifin teki oldum öyle mi? Bu utanç verici bir şey. Düne kadar benim için tezahürat yapan, yüz yüze bakıp konuştuğum insanların bugünkü bakışları, ses tonları, söylemleri çok tuhaf.

''Çıkıp bana 'Hayır, sen çok hassas birisin' diyeceksiniz çenenizi kapatın. Bunu anlamak durumundasınız. Herkes bunu yaptı. Michael da böyleydi. Ya da bir dakika; Michael Jordan böylesini seçmemişti. Michael Jordan neyi seçmişti biliyor musunuz? Gazeteyi okuyorsunuz ve 'Vay be, Michael Jordan son maçta 33'te 7 şut isabetiyle oynamış, nasıl altından kalkacak ulan bunun?' diyorsunuz. Eleştiri budur. Eleştiri birine 'Hey sen falanca, filanca takıma gitmişsin, sen aşağılıksın, korkaksın' demek değiltir. Bu eleştiri falan değil. Eleştiri dediğin şey beni o saatten sonra 'Bay Güvenilmez' olarak çağırmak ve bir sonraki gece daha güçlü şekilde geri dönmeye bakmaktır.

Durant, 2014 NBA Play-Off İlk Tur Serisi'nin 5. maçını hatırlatıyor; Memphis Grizzlies'in uzatmada kazanarak seride 3-2 öne geçtiği maçı. Bitime 28 saniye kala Durant maçı beraberliğe taşıyabilecek bir serbest atışı ve devamında da kazandırabilecek bir üçlüğü kaçırmıştı. İki gün sonra, Memphis'teki 6. maçın sabahında, Oklahoman Gazetesi'nin spor bölümü Durant'in etrafının üç Grizzlies oyuncusuyla sarılı olduğu bir fotoğrafın üzerine ''Bay Güvenilmez'' diye manşet kondurmuştu.

Durant o gece 36 sayı atıp 10 ribaund aldı ve Thunder maçı kazanarak, sonunda Thunder'ın kazanacağı o seriyi 7. maça taşıdı.

''Bu kariyerimin büyük anlarından biriydi'' diyor Durant; ''Bu çocukluğumdan beri üstesinden gelmek istediğim bir şeydi. Hiçbir zaman takım değiştirdim diye bana sosyal medyada küfür edecek adi herifleri hayal etmedim. Çünkü bu eleştiri değil. Bu aslında senin benim ve kişisel yaşantım hakkında kaygılar taşıyan bir ezik olduğunu gösteren bir şey.''

Durant'in Warriors'ı yenemediği gibi bir gerekçeyle Warriors'a geçmeyi tercih ettiğine dair söylem, onu hala yoran şeylerin başında geliyor.

Her ne kadar kontratı sona erip boşa çıkana kadar takım değiştirmeyi düşünmediğini söylese de Durant, 2010'da Dünya Şampiyonu olan ABD Milli Takımı'nda * (4) Andre Iguodala ve Stephen Curry ile birlikte kazandıkları altın madalyanın bu fikir değişikliğinde etkili olduğunu söylüyor: ''Tohumlar o dönemde atılmıştı.''

KD'nin NBA'deki ilk takım arkadaşları dahil motivasyon faktörlerini konusunda ağacın yaşken eğildiği konusunda hemfikirler. Sadece Warriors 2016 NBA Batı Konferansı Finalleri'nde Thunder'ı bozguna uğrattığı zamanda değil, ve yine sadece Curry, Thompson ve Green birer Warrior olmadan önce, hatta Oklahoma City şehri kendi NBA takımına sahip olmadan dahi önce...

Phoenix Suns'ın eski koçu, Seattle Supersonics'in son, Oklahoma City Thunder'ın ilk yıllarında kulübün yüzü olmayı başarmış olan Earl Watson, Durant'in henüz bir çaylakken Batı Yakası'nda, Pasifik'e kıyısı olan bir yerde yaşamaya ne kadar temayülü olduğunun en önemli şahitlerinden biri:

''Komşusunun çocuklarıyla bilgisayar oyunları oynuyordu. Halkın bir parçasıydı. Bay Area'ya taşınma sebeplerinden biri olarak bunu niye kimse kağıda döküp dile getirmedi anlayamıyorum. Çünkü bana sorarsanız bu adres, NBA'de Seattle'a en yakın nokta.''

Seattle'de Kevin Durant ile birlikte oynayan eski oyun kurucu Luke Ridnour, her ne kadar Ağustos 2008'de kendisini Milwaukee'ye gönderip Oklahoma City'e taşınmaktan kurtaran üç takımlı bir takasla ayrılmış olsa da Durant'in Seattle taraftarıyla arasındaki bağa yakinen hakim ve şahit isimlerden biri. Ve o da Bay Area'nın Seattle'a olan benzerliği ve yakınlığını Durant'in taşınma sebeplerinden biri olarak gösteriyor ve NBA'de 'sadakat' olgusunun ne denli kaypak bir hale geldiğini, kendi kulübünün kendi şehrine nasıl sırt çevirdiğini öne sürerek dile getiriyor:

''Bunu çabucak idrak etmesi gerekiyor. Bu şehir onu bağrına bastı. O, o dönemde şimdiki kadar olmasa da iyi bir oyuncuydu ancak mesele büyük oyuncu olma meselesi değil burada. Bu işin en kötü tarafı, takım sahipleri hepimize Seattle'da kalacağımızı söylüyordu, ancak soyunma odasında hepimiz çoktan gitmiş olduğumuzu biliyorduk. Bana sorarsanız kimse OKC'ye gitmek istemiyordu, dürüstçe söyleyeyim. Evet güzel bir şehir ve harika bir taraftarı var ama bırakın şimdi, bir Seattle değil.''


Durant, Seattle'ın Mercer Adası'ndaki evinden Sonics idman tesislerine doğru direksiyon sallarken, tatlı muhabbetini Oakland Tepeleri'nden San Francisco Sahili'ne doğru süzdüğü manzarayla süslüyordu. Şimdilerde ise takımın yeni salonuna taşınma süreci öncesinde, kendisine aynı manzaraları sunabilmesi umuduyla San Francisco'yu keşfediyor.

''On beş dakika, trafik yok'' diyor: ''Evimin çok da güzel bir manzarası yoktu. Ancak bir kez köprüye çıktığınız zaman, harika. Her iki tarafınızda su var. Güzel bir günde Rainier Dağı'nı dahi görebilirsiniz. Bahar geldiğinde ise 'İşte Seattle bu ya' dersiniz. The Bay buna en yakın hissi veren yer.

İlk etapta bu taşınmanın getirdiği kırgın hali, günün sonunda NBA'de olma hissi heyecanıyla bastırmayı denemişti. Ancak yıllar geçtikçe, ev hasreti vurmaya başladı.

''Bir taşınmanın parçası olmak, özellikle bir çaylak için beklenmedik bir şey. Böyle bir seçeneğin olduğunu dahi düşünmemiştim. Açıkçası hiçbir şekilde de işin içinde değildim, kimse bana fikrimi sormadı. Sonunda her nerede olursak olalım, NBA'de oynamak benim için güzel bir şeydi. Yaşım 19'du ve taşınma işinin bir oyuncuyu, takımı, taraftarları veya şehri etkileyeceğini düşünmemiştim. Ancak olgunlaştıkça bir şehri bırakıp gitmenin taraftarlar için ne kadar büyük ve tahrip edici olduğunu idrak ettim. Batı'ya her gidişimizde Seattle formaları giyen insanlar görüyorsunuz ve bu görüntü , Sonics'in burada yaşayan insanlar için ne kadar önemli olduğunu her defasında yüzünüze çarpıyor.

Ayrıca NBA'de olup biten diğer geleneksel transfer işleri, Durant için sadakat tanımını daha net hale getirdi: NBA'de sakadat, yalnızca bir illüzyondu. James Harden, Houston'a gönderilmişti. Scott Brooks kovulmuştu. Durant çok da müşteki olmadı zira bunu kendisiyle ilintili bulmamıştı, ancak aklının bir köşesine yazmıştı.

''Sadakat diye bir şey yok'' diyor All-Star forvet, ''Sadakatsizliği birçok farklı yolla görebilirsiniz. Bu şey, bu oyunun en göz ardı edilen parçasıdır. Sadakat sadakat diye bağırıp dururuz ancak bunu maaş çeklerimizi yazan kişilerden beklemeyiz, çünkü onlar çeki yazan adamlardır. İnsanlar gelip gidip 'Bu durumdan memnun olmanız lazım çünkü para kazanıyorsunuz' deyip dururlar. NBA işinde daha toyken bu konuda daha ılımlıydım.''

Thunder organizasyonu konusunda kafası her ne kadar karışık olursa olsun, Durant oyununa konsantre olmak isteyen genç bir oyuncunun etrafında oluşturulan atmosfer konusunda kulübün hakkını veriyor:

''Bize profesyonel olup sınırlarımızı bilmeyi ve basketbola odaklanmayı öğrettiler'' diyor KD, ''OKC ile ilgili kıymeti en az bilinen şey bu. Bu kulağa çok katı, çok sıkı bir anlaşma gibi gelebilir ancak oyuncuların iyiliği için var. Oyuncuların gelişimi için böylesi daha iyi.''


Oklahoma City, NBA'in en şatafatsız yıldızlarından biri olan Durant'in belki de en kesin ve net olduğu konu. Son Warriors antrenmanında tanıdık bir sima görüp merhaba demek için durduğunda, birkaç adım ötede yabancı bir yüzle karşılaştığını fark etmişti. Durant bir adım ileriye doğru gelip elini uzattı ve bir tanışma klasiği olarak ''Merhaba, ben Kevin'' dedi. Takımla şampiyonluk sezonunda yaşadığı unutulmaz anları sıralayacak olduğunda aklına gelen ilk şey takımla sezon öncesi Denver'da çıktıkları ve birbirleriyle ilk kez tanıştıkları ilk akşam yemeği olarak öne çıkıyor. Tabi bir de şampiyonluğu kazandıkların maçın öncesindeki gecede Curry'nin evinde toplanıp İncil okudukları gün var.

''Bunu sezon boyunca zaman zaman yapmıştık. Ancak o günküne gitmeyi planlamıyordum, tesadüfen gelişmişti. Bunun bizi takım arkadaşlarımıza daha da yakınlaştırdığını hissettim. Tüm bu yolculuğu Steph'le birlikte gerçekleştirmiş olmak inanılmazdı.''

Sahada yeniden yaşamak istediği anlar ise daha nadir, geçen sezon NBA Finalleri'nde LeBron James'in üzerinden attığı ve şampiyonluğu getiren, ayrıca şu 'Bay Güvenilmez' etiketini gömen üçlük hariç.


''O an kesinlikle bir 'Hepinizin...' anıydı. Herkese... Özellikle Paul Pierce'a. Benim hakkımda 'Bence o daha fazla çalışmak istemiyor' dediğini duymuştum. Bu gerçekten asabımı bozmuştu. Kendi kendime 'hadi dostum, çalış!' dedim. Nereye gittiğini biliyorsun ama hadi, zorla kendini. Gurur duyduğum şeylerden biri yeteneklerim üzerinde çalışıp onları birer zanaate dönüştürmektir.''

Gardrobu üzerine çalışmak mı? Pek de değil. Durant'in maça gelirken giydiği şeyler genelde tişört, kapşonlu sweatshirt ve bir çift Nike oluyor. Curry'nin bir gün bir maçın ardından soyunma odası çıkışı KD'ye ''Hey dostum, maç günleri iyi giyinsene'' dediğini hatırlıyor.

Cevabı ise omuzlarını sallayarak veriyor Durant, ''Niye ki? Basketbol oynuyorum.'' 5 (*)

Terk-i diyar eylemeden önce, Durant OKC'de Westbrook'tan daha popülerdi -şimdilerde durum değişti, 5 yıllık 205 milyon dolar değerindeki kontrat sağolsun- ve bunun muhtemel sebebi KD'nin daha yerel, daha samimi ve nazik görünmesiydi. Şatafatsız bir yetenek... Twitter'da genç taraftarlarla direk mesaj yoluyla konuşuyor, LeBron'u açık sahada savunmanın nasıl bir şey olduğu gibi soruları 'bunun için en doğru yol pick and roll'u iyi savunmak' diye yanıtlıyordu.

''Taraftarlara halen böyle sırlar vermek istiyorum çünkü basketbol böyle bir şeydir'' diye açıklıyor: ''Yaz boyunca Instagram'dan DM ile konuşup basketbol anlattığım çokça kişi oldu. Küçük çocuklarla konuşuyorum genelde, 10-11 yaşlarındakiler... Bana ''Finallerde o şutu atarken ne hissediyordun?'' gibi sorular geliyor, yanıtlıyor olmayı pek takmıyorum. Bence bu, bu platformun ve benim kendi varlığımın güzel taraflarından biri. İnsanları bu oyuna ısındıracak ilhamı vermeniz gerek.''

Westbrook'un beğenilesi bir ışıltısı var, ancak şu sıfır kollu kıyafetler ve aşırı moda düşkünlüğü, OKC vatandaşları için alışılgelmiş bir şey değil. Ayrıca sosyal medyada da taraftarlara DM gönderdiği söylenemez.

Tüm bunlar Durant'in gidişinin neden kendisi ve taraftarı üzerinde ağır bir etki yarattığını gösteriyor olabilir. Geride kalan o 8 yıldan aklında kalan hatıraları listelediğinde ortaya derinlemesine kişisel şeyler çıkıyor. Thunder'ın operasyon menajeri Taylor'a, sevgilisi için hazırladığı ince düşünülmüş evlilik teklifindeki yardımı, takımı oyuncu performansından sorumlu yöneticisi Dr. Donnie Strack ile yaptığı felsefi konuşmalar, eski asistan koçlardan Brian Keefe'nin kızının manevi babası olması gibi şeyler aklından çıkmıyor.

''Tüm bunlar ilelebet hafızamda olacaklar. Bunlar bir şampiyonluktan çok, çok daha değerli şeyler. Ben ve ailem, OKC'de geçen 8 yıldan geriye kalan bu şeyleri silmedik. DC ve OKC benim, annemin ve kardeşimin büyüdüğü yer. Ben OKC'yim, hala OKC'yim. Kanım sonsuza dek o maviyle akacak. Bu şehir beni yükseltti.  Orada beni vurmaya veya tam zıttına hazır insanlar var. Lakin bilirsiniz; genç bir adamın hayatında bir nokta vardır. Kolejden ayrılıp başka bir şehre çalışmak için gittiğinizde, kendiniz için bir tercih yapmanız gerekir. Bu tercihi yaparken sizin için ve sizi seven insanlar için en iyi olanı seçmelisiniz.''


OKC'de ayrıca başka bir takıntı daha vardı, Durant'in her ne kadar takılmıyorum dese de arzuladığı bir şey: şampiyonluk.

''Tüm olay buymuş gibi bize dayatılan, her şeyi bunun için yapıyormuşuz gibi anlatılan bir şey bu'' diyor KD şampiyonluk için, ve devam ediyor: ''Ancak ben çocukken hiç şampiyonluk kazanmayı düşlemedim. Üzgünüm ben böyleyim, ben yalnızca olabileceğim en iyi oyuncu olmayı istedim. Lige ilk geldiğimde ''Hmm şimdi yapmam gereken şey bir şampiyonluk mu kazanmak? Güzel. Bunun için savaşayım o zaman'' dedim. Böylece basketbola başlama sebebimden uzaklaştım. Etraftaki bu gürültüye kapılmıştım.''

''2012de NBA Finali'ne gitmemizin ardından tüm mesele şampiyonluk kazanmaya dönüştü. Bir sonraki sezonun ilk haftasında düşündüğümüz şey yeniden finallere gidip gidemeyeceğimizdi. Bu yaklaşım size başarısız hissettiriyor zira sezon başında finale gitmek gibi bir şansınız yok. Ve bir hata yaptığınızda, ki bu çok olağan, bu gözünüzde büyüyor. Zihinsel olarak sizi mahvediyor. Diğer oyuncular için nasıldır bilemiyorum. Yaptığınız her şeyi bir şampiyonluk hedefiyle orantılandırarak bir şampiyonluk kazanamazsınız. İnsanın aklının kontrolünü kaybettiriyor. Hala da bu çıkıyor karşıma. Bazen kendime 'sakinleş ve derin bir nefes al' dediğim anlar oluyor. Her gün yeteneklerime odaklanıp bana yardımcı olabilecek şeylerle meşgul olmam gerekiyor, doğru yol bu.''

Artık Durant'in ulaşılması güç bir unvanı var ve sezonun açılış gecesinde parmağına taktığı o yüzüğün bakış açısını değiştireceği yönündeki fikri reddediyor: ''Ben her zaman bir şampiyondum. Bence şampiyonluk her gün yeteneklerinize gösterdiğiniz yaklaşımdır. Her gün gelir ve yeteneklerinizi nasıl geliştireceğinize odaklanırsınız. Şampiyon dediğin budur. Etrafa bir bakın; şampiyon unvanı taşıyan bir sürü çöp adam var değil mi? Ne yaptıklarına takılmıyorlar, kim olduklarına, kiminle çalıştıklarına kulak asmıyorlar, yaptıkları şeyi tutkuyla yapmıyorlar ama günün sonunda şampiyon oluyorlar öyle mi? Benim kitabımdaki şampiyonluk tanımı bu değil.''

Durant, Michael Jordan ve Kobe Bryant'ın NBA'e getirdiği soğukkanlı, atletik katil tanımının kendisine uymadığını dile getiriyor:

''Ben gerçek bir bireyim. Çıkıp süpermen veya sert adam olmaya çalışmıyorum. Biliyorum değilim, biliyorum bazı konularda duygusalım. Ancak size garanti ederim ki şu çizgilerin arasına geçtiğimde takım arkadaşlarım benimle her şeyi konuşabilir, antrenörlerim beni herhangi bir koonuda eğitebilir. Bunu asla kişisel algılamam.''

Her yer farklı bir hikaye. Durant bunu bildiğiniz için rahat.  Anladığınız üzere Durant, her şeyi biliyor olmanız konusunda da çok rahat. Bunu ona karşı kullandığınız anlarda bile.

Çeviri: Ahmet Melik SUBAŞI

Makalenin Orijinalihttp://bleacherreport.com/articles/2744298-is-there-really-loyalty-in-nba-kd-says-aint-no-such-thing-in-epic-interview


* (1) Çevirmenin notu: Bu noktada ister istemez aklıma Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettikten sonra sarf ettiği; 'Bu şehri fethetmek, bu şehrin kendisinden daha güzeldi minvalindeki sözler geldi. Çevirinin hızını kesmemek adına şu an kaynak araştırmasına girmiyorum ancak dileyenler basit bir Googling ile bulabilecektir diye tahmin ediyorum.

* (2) NBA Takımlarının, eski adıyla NBA Geliştirme Ligi'ndeki takımlarının yer aldığı lig organizasyonu. Futboldaki PAF takım veya A2 mantığı gibi düşünebilirsiniz.

* (3) Aslında burada çokça f.ck kelimesi geçiyor da, olduğu gibi çevirmek istemiyorum.

* (4) Burada, İstanbul'da, gözümüzün önünde biz dahil herkesin canına nasıl okuduğunu ve onun hakkında ''Türkiye'ye kadar boşuna zahmet buyurmuş, OKC'den atsa yine sokarmış'' dediğimi dün gibi hatırlıyorum.

* (5) Russell Westbrook'la en zıt oldukarı nokta bu olmalı, kehkeh...

Hiç yorum yok: